19. yüzyılın önemli filozoflarından olan Wilhelm Dilthey doğa bilimleri karşısında tin bilimlerini temellendirmek için Hermeneutik ve Tin Bilimleri adlı eserinde tin bilimlerine dair bir bilgi teorisi oluşturmuştur. Doğa ve tin bilimleri arasında ayrım yaparak yöntemlerinin farklılığı üzerinde durmuştur. Dilthey’in esas amacı anlam ve yaşam kavramları üzerinden tin bilimlerinin bilgi teorisini ortaya koymaktır. Doğa bilimleri karşısında ikincil duruma düşen tin bilimlerine bağımsızlık kazandırması açısından Dilthey’in bu eseri büyük bir önem arz etmektedir.
Bu çalışmada, doğa ve tin bilimlerinin nesnesi bakımından farklı olduğunu ortaya koyan Alman filozof Wilhelm Dilthey’in tin bilimlerini temellendirmesi ele alınacaktır. Dilthey’in yapmış olduğu doğa ve tin bilimleri ayrımı ile birlikte tin bilimlerinin metodu olan “anlama”nın ne olduğu üzerinde durulacaktır.
Doğa Bilimleri Karşısında Tin Bilimleri
Felsefe tarihine baktığımızda 17. ve 18. yüzyılda yaşanan doğa bilimleri alanındaki gelişmeler sonucu tin bilimlerinin doğal bilimlerin karşısında ikinci bir plana itildiğini görürüz. Doğa bilimleri alanında yaşanılan gelişmeler sonucu doğa bilimlerinin metot ve tekniklerinin tin bilimleri alanında da uygulanabileceği düşüncesi ortaya çıkmıştır. Pozitivist bilim geleneği olarak adlandırılan bu görüş, bilimi doğa bilimleri ile olanaklı olduğunu savunarak bilimin birliği ilkesini ortaya koymuştur. Dolayısıyla tin bilimlerinin doğa bilimlerin zemininde konumlandırılması durumu ortaya çıkmıştır. Ancak bu anlayış tin bilimleri alanında önemli sorunlar doğurmuştur.
Pozitivist bilim geleneğinin karşısında yer alan hermeneutiğin temsilcilerinden Dilthey’e göre tarihçilik geleneksel theoria-historia karşıtlığı içinde kendisine antikçağdan beri sağlam bir zemin bulamamıştır. Tarihçiliği sağlam zeminlere dayatabilmek için başka bir bilgi kuramına ihtiyaç vardır.[1] Bu yüzden Dilthey tin bilimlerini doğal bilimlerden ayırarak, tin bilimlerinin temellendirilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Tin Bilimlerine Giriş adlı eserinde amacını şu sözlerle ifade etmektedir. “Burada ilk yarısını yayımladığım bu kitap, tin bilimlerinin felsefi temelleri sorununu, bu konuda ulaşabildiğim en yüksek kesinlik derecesiyle çözümlemek yolunda tarihsel ve sistematik bir denemedir.”[2]
Dilthey tin bilimlerinin temellendirilmesin ortaya koyabilmek için bilimlerin nasıl bir yapıya sahip olduğunu incelemiştir ve sonucunda tin bilimleri ve doğa bilimleri arasında ayrım yapmıştır. Peki, Dilthey’e göre tin bilimlerini doğa bilimlerinden ayıran şey nedir?
Dilthey’e göre, bilimin yöneldiği olgular toplumu ikiye ayrılmaktadır. Birincisi doğal olgular topluluğuna yönelen doğa bilimidir. İkincisi ise tin bilimleridir.[3] Dilthey, tarihsel, toplumsal gerçekliği konu alan bilimlerin tümünü tin bilimleri olarak tanımlamaktadır.[4] Dilthey tüm bilimlerin deney bilimi olduğunu ifade etmiştir.[5] Tin bilimleri ve doğa bilimleri deney ile bilgiye ulaşmaktadır. Tin bilimleri ve doğal bilimlerin ayrıldığı nokta bilgiyi elde etme konusundaki yöntemleridir. Doğa bilimleri duyusal deney ile bilgiyi elde ederken tin bilimleri ise iç deney, yaşantı ile bilgiyi elde etmektedir. Dilthey, iç deneyin güvenirliliği hakkında şu sözü söylemektedir: “En sonunda ben, bilince bağlı olgulara yönelme konusunda, iç deneyim denen şeyde düşüncem için sağlam bir liman buldum.”[6] Bilimlerin farklı deneylerle bilgiye ulaşmaları nesnelerin özelliklerinden kaynaklanmaktadır. İnsan ürünü olmayan doğa bilimleri, mekanik işleyişe dayalı doğal nesneleri ve onlar arasındaki ilişkileri konu edinir. Doğal nesneler arasındaki ilişki benzerlik üzerine kuruludur. Tin bilimleri ise insan ürünü olup biriciktir, her biri diğerinden farklıdır. Her tarihsel olgu bir defalıktır ve tarihsel nesneler ancak iç deneyle, yaşantı ile ulaşılabilir.[7]
Doğa ve tin bilimlerinin nesnelerinin farklılığından dolayı birbirlerinin ayrılması gerektiğini söyleyen Dilthey tin bilimlerinin yeni bir metoda ihtiyaç duyduğunu doğa bilimlerinin metodu ile toplumsal olguların incelenemeyeceğini ortaya koymuştur. Peki, tin bilimlerinin metodu nedir?
Tinsel Bilimlerin Metodu: Anlama
Dilthey tin bilimlerin nesne farklılığından dolayı tin bilimlerine ait yeni bir yöntem ortaya koymuştur. Dilthey’a göre tin bilimlerin nesnesine iç deney, yaşantı ile ulaşılabilir. İnsanın yaşamı ve içsel deneyimi doğa bilimlerini yöntemi ile ele alınamaz. Pozitivist yaklaşımla toplumsal olguları incelemek doğru bir anlayış değildir. Bu yüzden tin bilimleri için yöntem olarak “anlama”yı belirlemiştir.
Ona göre doğa bilimlerini açıklarız, tin bilimlerini ise anlarız. Habermas, Dilthey’in düşüncesini şu sözlerle ifade etmektedir. “Doğa bilimlerinde verili olguları başlangıç koşullarından çıkarsanmış yasa hipotezleri yardımıyla açıklarız; buna karşılık tin bilimlerinde simgesel bağlantıları\bağlamları kendinde hissedip bütünleme (nachvollzug) aracılığıyla anlarız. 'Açıklama' sistematik gözlemde kuramdan bağımsız olarak saptanmış olgular hakkında kuramsal önermeler kullanılmasını gerektirir. Buna karşılık 'anlama' deneyimin ve kuramsal kavrayışın birbirine geçtiği bir edimdir.” [8]
Peki, tinsel bilimlerin metodu olan anlama nasıl olanaklıdır? Dilthey anlama metodunu yaşantı kavramı ile açıklamıştır. Habermas’ın da ifade ettiği gibi “Yaşantı kategorisi başlangıçtan beri Dilthey’in tin bilimleri kuramı için anahtardır.”[9] Bu yüzden Dilthey yaşam filozofu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tin bilimleri insanın eylemleri ve yaşantısı ile meydana gelmiştir. Dilthey’e göre tin bilimleri ancak insanın yaşantısı ve iç deneyi ile anlaşılabilmektedir. Bu bakımdan Dilthey yaşama felsefesini ortaya koymaktadır. Yaşam kavramına verdiği değer Peter Graf Yorck von Wartenbrg’a yazmış olduğu şu sözlerden anlaşılmaktadır: “Benim felsefemin temel noktası şimdiye kadar kimsenin tamamen ve bütün kapsayıcılığı ile felsefenin temeli olarak göremedikleri ve dolayısı ile hakikate de tamamen ulaşamadıkları yaşam kavramıdır.”[10]
“Dilthey’a göre insanlar her zaman insanlara özgü inanç, eğilim, değer, norm, ide, kural, tasarım türünden şeylerin yani 'yaşama'nın ürünü olan bu şeylerin yönlendirdiği bir insani ilişkiler bütünü içindedirler ve her şeye bu 'yaşama'nın içinden bakarlar.”[11] Her anlamanın yerinden bir üretim olduğunu söyleyen Dilthey yeniden üretim için iç deneyimden kişiye özel durumların yaşantısından yola çıkmak zorunda olduğumuzu söylemektedir.[12] Yani, Dilthey’a göre yaşamın kendisinin ve onun bir parçası olan insanı ancak yaşamın içinden bir bakış ile anlamak mümkündür. Yaşantıyı temele alan Dilthey insanların bir arada yaşayan varlıklar olduğu üzerinde durarak "ben"’in karşısına "başkası" kavramını koymaktadır. "Ben"in var olması "başkası" ile mümkündür. İnsanın "başkası" ile birlikte bulunduğu yaşam bu birliktelik ile anlaşılabilmektedir. Dilthey bu birlikteliği şu sözlerle ifade etmektedir: “Ayrıca kendi özgül durumlarının farkına vardığım iç deneyim, ne var ki tek başına alındığında, bende kendi tekilliğimin bilincimin doğması için yeterli değildir. Ben, her şeyden önce kendi tekilliğimi, ancak başkaları ile karşılaştığım zaman deneyimliyorum; öyle ki ben, kendi tekilliğimi, ancak kendi varoluşumda oluşan diğer kişilerden farklı olma bilinci sayesinde bilirim. Kendi tekilliğimin bilincime varabilmem demek ki başkalarını gerektirir.”[13]
Ona göre iç deney olarak yaşantıyı anlamanın en iyi yollarından biri de sanattır. Sanat yaşamı anlamanın organonudur.[14] “İnsanlık sanatta bizzat kendisini bulur. Yaşama hakkında bir olgunluğa, şu veya bu derecede, onun içerisinde ulaşılır; ulaşılmış bu olgunluk (duygu ve düşünce zenginliği) her aşamada ve alanda insanlığı geliştirir.”[15] Dilthey sanatın malzemesini yaşamdan aldığını ortaya koyarak sanat ile yaşamı anlayabileceğimizi ortaya koymaktadır.
Tin bilimlerinin temellendirilmesi noktasında karşımıza çıkan bir diğer soru tin bilimleri metodu ile ulaşılan bilginin nesnel olup olmadığıdır. Tin bilimleri tekil olanı nesne edinir ve tekil olana iç deney ile ulaşabilmektedir. Peki, ulaşılan bilgi nesnel bir bilgi midir?
Dilthey bilginin nesnelliği konusundaki nesnel tin kavramını ortaya koymaktadır. Dilthey’de nesnel tin kavramının yaşantı ile doğrudan bağlantısı vardır. Yaşantı ile birlikte kültürel geçmiş gelenekler nesnelliği oluşturan faktörlerdir. Dilthey nesnel tin kavramından insanlar arasındaki ortak ilişkilerden ortaya çıkan ve kendisini anlamlar dünyasında nesnelleştiren çeşitli formları anlamaktadır. Nesnel tin insanların birbirlerini anlamaları için ortak bir zemin oluşturmaktadır.[16] Nesnel tin ile ortak anlam oluşarak insanlar birbirlerini anlamaktadır. Dilthey’e göre nesnel tin ile ortak anlamının mümkün olabilmesi için ifadelerin kalıcı olması gerekmektedir. Bu yüzden Dilthey yazılı ifadelere önem vermektedir. Sabitleşmiş yazılı ifadeler ile anlamanın nesnel olacağını savunmaktadır. “Anlama, ancak, yaşamın sabitleşmiş görünüşlerinin mevcudiyetine yönelikse ve biz bunlara her an geri dönebiliyorsak, ustalıklı kullanıldığında denetlenebilir bir objektiflik derecesine ulaştırabilen bir yönteme dönüşebilir. Sürekli olarak sabitleşmiş yaşam görünüşlerini ustalıklı anlamaya, açımlama veya yorumlama diyoruz.”[17]
Yazılı ifadelerin önemini ortaya koyan Dilthey, ancak dil aracılığıyla kendisine gidilen yazılı eserlerin yardımı ile nesnel tine ulaşılabileceğini söyler. Dilthey’a göre dil, tin bilimleri için gerekli olan malzemeyi sağlamaktadır. Çünkü dil anlamın taşıyıcılığını yapmakta ve anlamın dışavurumunu yaparak nesnelleştirmektedir. Dile verilen önemi Dilthey şu sözlerle ifade etmektedir: “Yazılı eserlerin tinsel yaşamı ve tarihi anlamamız bakımından ölçüye gelmez derecedeki büyük önemi, insanın içselliğinin kuşatımlı, kapsayıcı ve nesnel olarak anlaşılır ifade kalıbının sadece dilde bulunmasında yatar. Bu nedenledir ki anlama sanatı kendi merkez noktasını insan varoluşunun yazıya geçmiş terekesinin/kalıtının açımlanması veya yorumlanmasında bulur.”[18]
Dilthey sabitleşmiş yazılı yapıtlardan hareketle yorumlamayı tanımlamaktadır. Dilthey yorumlamayı şu şekilde ifade etmiştir: “Yazıya geçip sabitleşmiş yaşam işaretlerin ve dışlaştırmaların ustalıkla anlaşılmasına açımlama, yorum diyoruz."[19] Yazılı metinleri yorumlama işleminin belirli kurallara ve ilkelere dayalı olduğunu söyleyen Dilthey’a göre bu kuralların tartışılması ile hermeneutik doğmuştur. “Biz yazıya geçerek sabit hale gelmiş yaşam ifadelerini anlamanın öğretisine hermeneutik diyoruz.”[20] Hermeneutik yazılı eserlerin kurallarının ilkelerinin belirleme çabası olarak karşımıza çıkmış olup açımlamanın öğretilmesi sanatıdır. Hermeneutik yazılı metinler ile insanın tinsel üretimlerinin anlamaya çalışır. Yazılı metinleri yorumlayan bir disiplin olan filoloji ise bir metni anlayabilmek amacıyla hermeneutik için gerekli veri ve zemini sağlamaktadır. Dilthey’a göre “Filoloji yazılı eserler içinde verili olanın bilgisine ulaşmaya çalışan disiplin olarak kendini inşa eder.”[21]
Özet ile Dilthey’a göre iç deney ile ulaştığımız tekilin bilgisinden objektif bir bilgiye nesnel tin ile ulaşılır. Nesnel tine ulaşmamıza yardımcı olan yazılı ifadeler ve dildir. Yazılı metinleri inceleyen hermeneutik ise filolojiden hareketle nesnel olan bilgiye ulaşabilmektedir. Dilthey’in tin bilimlerinin doğa bilimlerinden ayırarak temellendirme çabası Gadamer tarafından metot ve nesnellik başlıkları altında eleştiriye tabi tutulmuştur. Gadamer’e göre Dilthey doğa bilimlerindeki gibi metot ve nesnellik kavramlarını kullandığı için tin bilimlerinin temellendirmesini başarısız görmektedir. Ona göre tin bilimleri doğa bilimlerine bağlılıktan kurtulamamıştır. Her ne kadar Dilthey eleştirilse de tin bilimler için doğa bilimlerinden ayrı bir yöntem kurma düşüncesi bakımından önemlidir. Sonuç olarak söyleyebiliriz ki Dilthey doğa bilimleri ve tin bilimleri ayrımı yaparak pozitivistlerin sahip olduğu indirgemeci yaklaşıma karşı tavır almıştır. Dilthey’in Hermeneutik ve Tin Bilimleri adlı eseri doğa bilimleri karşısında ikincil duruma düşen tin bilimlerinin kendine ait bir metot ile bağımsızlık kazandırma çabası açısından büyük bir önem arz etmektedir.
1 Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, İstanbul, Notos Kitap,2012, s. 193.
2 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 11.
3 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 27.
Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 24.
5 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 16.
6 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 16.
7 Yavuz Adugit, “Dilthey’de Tin Bilimlerinin Temellendirilmesi ve Sorunları”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 22, Sayı 2, 2005, s. 248.
8 Jürgen Habermas, “Dilthey’in Anlama Kuramı: Ben Özdeşliği ve Dilsel İletişim” Hermeneutik Üzerine Yazılar, Çev. Doğan Özlem, Ark Yayınevi, Ankara, 1995, s. 130.
9 Jürgen Habermas, “Dilthey’in Anlama Kuramı: Ben Özdeşliği ve Dilsel İletişim” Hermeneutik Üzerine Yazılar, Çev. Doğan Özlem, Ark Yayınevi, Ankara, 1995, s. 133.
10 Arslan Topakkaya, Wilhelm Dilthey ve Felsefesi, Say yayınları, İstanbul, 2016, s. 26.
11 Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, İstanbul, Notos Kitap, 2012, s. 197.
12 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 35.
13 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 85-86.
14 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 32.
15 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 34.
16 Arslan Topakkaya, “Felsefi Hermeneutik”, Süleyman Demirel Üniversitesi Felsefe Dergisi, Sayı 4, 2007, 82.
17 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 88.
18 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 89.
19 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 109.
20 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 110.
21 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri, Çev. Doğan Özlem, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 116.