Serkan Üstündağ

Öykü

Kısa Bir Edebiyat Ziyareti

30 Ocak 2021 - 19:23

Serkan Üstündağ

5 dk.

"Bilmeli, kardeş, bilmeli!

Bir meyve

Kendisinden önce

Tohumları çürümüşse

Nasıl hissetmeli?"

 

Şiirini okuduktan sonra tebessüm edip müsaade isteyen yarışmacı, bir jüri üyelerine bir de seyircilere bakındı durdu. Bir tepki oluşturamamıştı. Alkış seansı olmayacak mıydı yani? Daha demin tek dizelik şiirini okuyan yarışmacıyı nasıl da alkışlamışlardı... Nerede şimdi o kalabalık? "Avuçlarım senin uğruna gökleri ve yerleri ve denizleri..." şiirini okuyan yarışmacıdan eksiği neydi şimdikinin? Bu hata neredeydi, "Üşüyorum ama takip et beni, ey 'follower'!" şiirindeki vurguyu kendisi mi kaçırmıştı da aynı etkiyi yaratamamıştı? Bu şiir sanatının yarışı olur muydu gerçekten ve neden kendisi buradaydı? Sorular ve sorular, bazen sadece düşünceler ama soru değil de sadece bir şeyler hissettiren düşünceler, bazen cevaplar ki gayet sönük ve ardından da yine sorular ama bu sefer terleten cinsinden... 

 

"Sapık mı bu?" diye sordu jüri üyelerinden bir tanesi, suskunluğunu bozan izleyiciler kahkahalara boğuldu. Ardından kendi gülmesini zorla bastırırmış gibi yaptıktan sonra "Kim bilir kimleri düşlüyor da bu kadar terliyor, şuna bak!" diye haykırdı. Yanında oturan jüri üyesi de arkadaşını doğrularcasına gerindi, gülmek ve gülmemek arasında tıksırdı, sonra bir boğaz temizleme öksürüğü sundu ve dedi ki "Salon 26 derece, bunu yalanlayacak yok herhalde... Yalanmak, ay, pardon, pardon, bak diyorum ya 'Çok empatiğim.' diye, yarışmacımızın aklını okuyuverdim herhalde, artık ne istiyorsa nasıl da terliyor... Ama yok sana terlenecek bir şey!" 

 

Çok ilginçtir, yarışmacı o esnada bu yorumları duymuyordu. Sanki jüri üyeleri onun gözünün içine bakarak gülüp eğlenmiyor, salondaki izleyiciler de bu olan bitenleri şakşakçılıkla desteklemiyordu. 

 

Yarışmacının artık ne jürilere ne de izleyicilere baktığını söyleyebiliriz, o şu anda kendisini gösteren ekrana bakıyor, tebessümü hâlâ yerinde, bir gereksiz gürültüdür salonda dönüp duruyor ancak önemli değil, biraz sonra şiiri yorumlayacak, anlayacak ve kendisini takdir edecekler; bu kesin! 

 

"Biz bu programın adını değiştirelim bence." dedi jüri üyelerinden bir tanesi, "Utanmasalar canlı yayında kitap yazacaklar! Hatırlatalım mı yarışmanın adını? He? Bu hoşuna gidecek mi, sayın yarışmacı? 'Şiir-Shot' Anladın mı? Kısa ve öz olmalı! Sen gelmiş burada bizim değerli vaktimizi çalıyorsun, üstelik ne uğruna? Ne bir hüzün belirdi, ne bir sevinç, ne bir şehvet ne de bir öfke! Duygu oluşturmayan böylesi anlamsız cümleleri ardı ardına sıralarsan buna ya 'laklak' denir ya da 'gevezelik'. Haksız mıyım, ey seyirci?"

 

Seyirciler, eskiden güzel şiir yazdığı ve şiir olgusundan anladığını kanıtlayarak bu programa jüri üyesi olarak geldiğini düşündükleri jüri üyesini koşulsuz alkışladılar. "Sen alçaksın!" dedi, jürilerden bir tanesi, alkışlara güç vermişti bu çıkışı, sonra bir diğer jüri oturduğu yerden fırladı "Sanat haini!" diye haykırdı, seyirciler kendilerinden geçtiler, aralarından bazıları kendi kendini dövüyor, bazıları ıslıklar çalıyor, kimisi çığlıklar atıyor, kimisi ağlıyordu, tam da o esnada jürilerden bir tanesi kameralardan bir tanesine dönerek "Kısa bir reklam arası." deyiverdi ve sonra yayından çıktıklarını belli edercesine yanındaki arkadaşına döndü, fısıldayarak konuşmaya başladı, "Elemeyelim bunu ilk haftadan. Seyircinin nabzı güzel, reytingler de iyi durumda... Bundan çıkacak eserde de eser miktarda bile zarar bulunmaz. Şu kızıl saçlı kızı eleyelim, 37 haftadır aynı şiiri okuyup duruyor, artık insanlar o çıkınca reklam arasını beklemeden kanal değiştiriyor..."

 

Tekrar yayına girdiklerini belli eden jüriler puanlarını açıkladıklarında seyirci ile aynı hisleri yaşadıklarını anladılar. Kızıl saçlı kız elendiğini bile anlamadı çünkü herkes coşkuyla eğleniyordu, bu her hafta böyle olurdu ama kendisi hiç elenmezdi, niye şimdi kendisi elensindi ki, değil mi, tarih bile tekerrürden ibaret iken kendisi neden başka bir şeyden ibaret olsundu, yine çıkardı ekranlara, yine söylerdi: "Avuçlarım senin uğruna gökleri ve yerleri ve denizleri..."

 

***

 

Bir sonraki hafta Şiir-Shot Yarışması'nı merakla bekleyenler ekranları başında çaylarını içiyor, evde çekirdeği olanlar çitliyor, fındığı olanlar yanına neyi katık olarak kullansam, kuru meyve mi yoksa pestil mi, bu seçim iyi yapılmalı, şu sanat haini tekrar ekrana çıktığında insanlar ona hakaret ederken ekran başındakilerinin neyi çiğnediklerini bilmemiz de bizim hakkımız, e- yani, evde ekranı olmayanların ne yedikleri bizi ilgilendirmediğine göre, ne içtiklerinden eminmişiz gibi, sanki herkes çay içiyor, kırmızı çay, siyah çay, keder çayı, keyif çayı, ne yedikleriyle ilgilenmediğimize göre, ki bu kısım tekrara girdi gibi oldu, ne içtikleriyle de ilgilenmiyoruz, yeme-içme karışıklığından kurtulduğumuza göre ekranlara dönebiliriz ve yarışmacımızın bu haftaki şiirini dinleyebiliriz;

 

"Kısa 

Bir 

Edebiyat 

Ziyareti."

 

Yarışmacı yine yüzünde beliren tebessümüyle yavaştan hızlıya terlemeye başladı. "Tam bir sapık!" diye haykırdı, jüri üyelerinden bir tanesi. Bir diğeri, "Seni edepsiz!" diye bağırdı ve seyircilerin desteği takdiri hak ediyordu, o nasıl alkış, o nasıl yuhalama, o nasıl buharlaşma, o nasıl var olma, o nasıl yok olma, o nasıl şiir, o nasıl dil, o nasıl kulak, o nasıl özlem, nerede o "Avuçlarım..." diye söze giren, böylesine ikinci şans mı verilirmiş, iyice sapıttı, ne anlamda kavuştu zihinler ne de anlamsızlıkta...

serkan üstündağ öykü şiir edebiyat eleştiri popüler edebiyat yarışma programı kısa bir edebiyat ziyareti