Yeni bir kahve yapıyorum bugün.
Kıramıyorum dolmayı bekleyen fincanını.
Kıyamıyorum dudağının izine dokunmaya.
Yokluğunun karşısına bir sandalye çekiyor sabahım.
Hazırlan hadi!
Son bir öpücük yerleştir azalan fincanına.
Yüreğim -dokunduğun duvarlar,
bastığın kaldırım taşları,
gördüğün yerde çehrene bulanan afyon çiçekleri,
hatta bilmeden incittiğin karınca dahi- seni soruyor.
Misafir kabul eder mi en tanıdık caddelerin?
Kokunu esirgemeyesin...
Denk düşüyor adımlarım adımlarına.
Bir ceket gibi kuşanıyorum gülüşünü üzerime.
Biraz sonra inceden bir fırtına kopuyor tenimize.
Kokun aralanıyor ıslanan camlarımıza.
Bir hayli gökkuşağı çıkıyor kirpiklerinin arasından.
Yorgun bir parmak işaret ediyor gözlerini.
Ansızın bir kahkaha bırakıyor kendini, uçurum dudaklarından.
Yerleşiyorsun tüm yaş almış yüzlere.
Tokluk oluyorsun sevgiye hasret kalmış yüreklere.
Fırtına diniyor, bir tabure çekiyorsun yanıma.
Ciğerlerime uzanan bir çift avuç içi,
Kokun sırılsıklam.
Yüreğim daha bir meraklı yanmaya.
Bir orkestra yerleşiyor kulaklarıma.
Boynumda saç tellerinin eşsiz romansı.
Bileklerimde sesinin sanatsal musikisi.
Fanilikten sıyrılmış bir ruh taşıyorum bedenimde.
Uzun bir yolculuk benimkisi, göğsündeki kemiklerde.
Bitmiyor güneşi doğmamış sabahlara uyanışım.
Yokluğunun değdiği kapıları aralıyorum.
-Günaydın-
Hadi geç otur,
Bir kahve yapayım sana.
Yüreğimin çözülmez gelincik yakası...